top of page
Search

EzekiEL Business Review - Yönetim ve Yönetici Üzerine

Updated: Dec 15, 2022

Sibernetik; ülkemizde pek fazla üzerinde durulmayan ancak bazı ülkelerin üzerine son derece eğildiği, yaşamın ve teknolojinin mantıki özünü işleyen bir bilim dalıdır. Sibernetik bilimi, insan beyninden başlar ve tüm canlıları da kapsayarak, teknoloji hediyesi makinaların kendi kendilerini sevk ve idaresinin mantığını çözümler. Kısacası tüm teknolojik oluşumların temelini oluşturur. Sibernetik kendi kendine çalışma sistemlerinde "how" yani “nasıl?” sorusuna cevap veren çok önemli bir bilimdir. Fransızca sibernetik " 1. yöneylem, yönetim bilimi, 2. bilgisayar yönetim sistemi", Eski Yunanca da kybernetes "dümenci" demektir. Bu kelimeden türemiş governor kelimesi de "yönetmek" anlamına gelir. Yönetimi ve yöneticiliği çok iyi anlamak için sibernetik ilmini de çok iyi anlamak gerekir. Sibernetiği kendi dünyamızda basitçe anlamak için deniz ve üzerindeki geminin yolculuğu metafor olarak örnek gösterilebilir. Ortada bir deniz var, denizin üzerinde de yüzen bir gemi. Deniz 1i, üzerindeki gemi ise 0'ı temsil etsin. Deniz, tüm evrende cereyan eden fizik ve metafizik kanunlarını, gemi de insan olarak bizi temsil etsin. Deniz, külli irade olsun, gemi de bizim cüzi irademiz. Bu ikisinin karşılıklı çalışması ve çatışması ile ortaya çıkan bir yolculuk başlasın.

Sistemin bir iradesi olduğu gibi, bizim de bir irademizin olduğunu bilmek, ilme karşı atılan ilk adım olur. Yani dış dairelerde benim kudretimin dışında trilyonlarca olay olurken, benim bunlara müdahale etme şansım yoktur. Lakin kendi gemimi bir rotaya göre süreceksem ben kendi işimi, kendi sorumluluklarımı ve kendi niyetimi en iyi şekilde yerine getirmek zorundayım. Eğer iyi bir gemici isem iyi bir yöneticiyim demektir. İyi bir yöneticinin ilk bilmesi gereken hakikat, nereden gelip nereye gittiğini çok iyi bilmesidir. Bir rota belirlenmeden çıkılacak yolculuk, gemiyi hedefine vardırmaz. Bugün şirket yönetimlerinde her gün işe gelinip, çok değişik kararlar alınıyor. Lakin alınan kararların öncesi ve sonrasını oluşturacak rotaların ve o rotada gidişlerde oluşacak her türlü risklerin hesaplanmadığı görülüyor. Kervan yolda düzülür zihniyeti ile hareket ediliyor. TDK'nın tanımına göre, bu atasözünün anlamı şudur: "Bir işe girilmesinin ardından işin düzelmesi beklenmelidir. Bu atasözü genel anlamda olumlu bir mesaj veriyor. Yani bize diyor ki: "Hiçbir işin eksiklikleri ilk anda tamamlanamaz. Bir işin yapılması için yeterli zaman yoksa, eksikliklerin giderilmesini bekleyip zaman kaybetmek akıllıca değildir. İmkan varsa işe başlamak, tespit edilen eksiklikleri adım adım gidermek daha akıllıca ve yerinde olur. Kişiye tecrübe kazandırır.* Atalarımızdan gelen bu anlayış ilim sahibi ve pratik zekaya sahip akıllı yöneticilerde çok olumlu sonuçlar verirken, düşünmeyi ve öğrenmeyi bir kenara bırakmış, genel geçer rotasını kaybetmiş yöneticilerde ise "rastgele iş yapma" mentalitesini doğurmuş. Esasında bu acı gerçeği bir başka temsil ile daha ayrıntılı izah edebiliriz. Araplar çölde kaybolmuş deveye cehale derlermiş. Cahil kelimesi de bu anlamdan türemiştir. Cehale olmuş deve yani cahil bir kişi yolunu kaybedip rotasını ya da kıblesini şaşırmıştır. Koca çölde yapayalnız nereye gideceğini bilmeden, ömrünü boş boş yürüyerek tüketir. Aslında dünya hayatına çöl; çölde seyahat eden deveye de insan derler. Kendi kendime neden çöl derler diye düşündüğümde aklıma şöyle bir nükte gelmişti. Çölde hiçbir şey yok, uçsuz bucaksız kum var. Görünürde dünyada her şey var, neden çöl olsun. Eğer öbür alemlerden bakınca, orada olup da burada olmayan adeta sayısız imkanlar mevcut olduğunu da görebiliriz. O sebeple oradan bakınca, dünya hayatında hiçbir şey yok. Uzaya elini koluna sallayarak gidemiyor, uçamıyor, okyanuslaun derinlerine dalamıyor, zamanda yolculuk yapamıyor, ölümsüz bu dünyada yaşayamıyorsun vs. Bu sebeple dünyaya gelmiş beşer çölde seyahat ederken ruhi olgunluğunu tamamlayarak hedefine doğru ilerler ve çölü geçip medeniyete kavuşur. Veyahutta çölde kıblesini belirlemediği için kaybolup ömrünü heba eder. Çölde seyahat ederken yön yani kıble çok mühimdir. Kıble, Arapça ḳbl kökünden gelen ḳibla(t) “yön" demektir. Cehale olan deve cehaleti seçmiştir. Ama bilerek ama bilmeyerek bir irade ortaya koymuştur. Cehalet 1“bilmeme, habersiz olma”, 2 “görmezlikten gelme”, 3 “yönünün kaybetme” anlamlarına gelir. Bir kişi bilinçli ya da bilinçsiz kıblesizliği seçiyorsa cahil olmaya mahkum olur. Şimdi tekrar denizde açıklarda yüzen gemimize geri dönersek, orada en son rota belirlenmeli demiştik. Rota ne demek? Rota İtalyanca rotta “yol, güzergâh” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Geç Latince via rupta “«yarma yol», kayaları veya araziyi yararak açılan yol” deyiminden evrilmiştir. Günümüz dünyasında rota çok meşhur bir kelime haline gelmiştir. Her navigasyona bir adres girip rota oluştur dediğimizde haritadan bir rota çizilir. Aslında en iyi rota fıtri dediğimiz sistemle çizilen rotadır. Bu rotaya "akış teorisi"dedikleri gibi biz "fıtrat" diyoruz. Doğayı incelediğimizde akarsu ve nehirlerin çok güzel aktığını görürüz. Bu nehir yatakları ilk defa oluşurken zorlayarak, baskı yaparak kanalları oluşturmamıştır. Tam tersine sade ve basit düşünüp, engelleri olduğu gibi kabul edip, sağa sola kıvrılıp hiçbir şeyin düzenine zarar vermeden kendine ait kolay bir yol bulmuştur. Sonra da sular kolayca o kanallardan akmaya başlamıştır. Eğer fıtri bir rota çizersek, o rota ile belirlenen güzergahı takip ederek gideceğimiz yere güvenle varırız. Bütün bu örneklere baktığımızda ister denizde seyahat edelim, ister karada, ister çölde, isterse de havada, hiç farketmez. Nihai varış noktası her yerde gereklidir. Ve o varışa varmak için de rota oluşturmak gerekir. Çöl, deniz, gemi, deve, kıble, rota gibi kavramların seçim mekanizmaları olan ihtiyar ve irade ile ilişkisi anlam kazandırmak gerekir. Şöyle ki, kişi ihtiyarı ile hayırlı ve güzel işleri seçerse düzgün bir iş süreci de yapabilir. O seçimi iradesi ile yapar. Ve hedefini belirleyip bir rota oluşturur. Derken yolculuk başlar. Lakin dünya hayatı bu, her türlü sınav da karşına insanın çıkacaktır. Bazen oyalanmalar bazen de yoldan saplamalar ihtiyarın devreye girmesiyle olacaktır. En nihayetinde yola devam edilerek yeni rotalar hemen oluşup yolculuk kaldığı yerden devam etmek gerekir. Yolculuğumuza tekrar geri dönersek, şu anda denizdeyiz, fakat fırtınanın da tam ortasındayız. İnsan bu dalgalı dünya denizinde azgın dalgalarla boğuşurken gemisini nasıl yönetebilecek biliyor muyuz? Sibernetik sistemde yaşarken 1- ben kendi gemimi sağlam inşa edip, 2- her türlü denizcilik ilmini de tam öğrenip, 3- üzerime düşen vazifeyi her an etkili bir şekilde yapacağım. Sonrasında ise fırtına da dümen kırmadan geminin rotasını değiştirmeye kadar birçok faktör devreye girecek. Ve aynı zamanda samimi dilek ve teslimiyet de… Çünkü dalgalar seni batırmayı kafaya koymuşsa, bazen elden hiçbir şey gelmeyebilir. Bu durumu görüp insanın sistem olarak sıfır olduğunu idrak etmesi gerekiyor. Sıfır demek insanın kendisinin aciz, fakir, kusurlu ve noksan olduğunu felsefe olarak kabul etmesinin adıdır. Aslında insanın özünde olan mütevazilik duygusunu sürekli kendisine hatırlatıp: "Evet sen iyi bir kaptansın, geminde çok mükemmel; lakin bu denizlerde titanik bile battı. Aman sen de dikkat et" demesidir. Başarılı bir yönetim anlayışı ve yöneticiler için bu yukarıda saydığımız özelliklere ekstra başka maddeler de eklenebilir. Eklenecek ekstralar işin biraz detay aşamasında işletmenin özelliğine ve büyüklüğüne göre değişkenlik gösteren bilgilerdir. Ama bize göre işi temel noktaya indirgediğimizde sibernetik ilminin bu kurallarının bilinmesi işletme piyasasında bize çok hızlı yol aldıracaktır. Eğer bu sistemi zihnimizde oturtursak, belki de son olarak ama sürekli "güncelleme ve bir üst modele geçme" kanununu işletmek gerekecek. Bugün bu kanuna "inovasyon" ismi takılmıştır. İnovasyonu gerçekten uygulayan şirketler hızlı rekabet ortamında yarışı kazanmak için en büyük adaylar arasındadır. Bu konuyu daha iyi anlatmak için bir başka örnek daha verecek olursa, denizcilik üzerinde örnek verebiliriz.

Untold yani "Yüzyılın Yarışı" adlı belgeselde Avustralya Amerika'nın 132 yıllık galibiyet serisini sona erdirmek için muazzam bir takım kurar. Ve bu takımda kaptan ya da lider çok iyi olduğu gibi, başarının arkasında çok önemli bir dizaynır ve inovasyon felsefesi vardır. Bir değişik tasarımla yarışın ilgi odağı Avustralya olmuştur. Bu yarışta en önemli faktör hızdır. Eğer geminiz güncelleme yapmamışsa, en iyi takıma da sahip olsanız, çok iyi bir yönetim anlayışı da olsa, geride kalmanız çok kolaydır. Dünyanın en profesyonel takımı ya da şirketi bir küçük yenilik ile geride kalabiliyor. Hele günümüzün çok hızlı değişen dünyasında, bir önceki buluş bir iki yılda eskiyebiliyor. Onun için şirketin ön yüzüne odaklandığımız gibi, arka planını da ihmal etmememiz gerekir. Bu belgeselde geçen bir olay daha var ki, bizim zihnimizdeki formülü çok güzel yaşatıyor. Yarışın son turlarında bir şey oluyor. Avustralya ekibi yarışı kaybederken, kaptan liderliğini konuşturup, rüzgarın ve denizin dilini iyi okuyor. İçgüdülerini dinleyip risk alarak dezavantajını avantaja çeviriyor. Aslında bizim bahis etmek istediğimiz kişinin ne kadar güçlü olursa olsun, ilk öğrenmesi gereken davranışlardan birisi de "denizin yardımını" dilemesidir. Deniz canlı, şuurlu ve ruhlu bir mahluktur. Onunla iyi etkileşim kurarsan, ona şeffaf yani için dışın bir, ego yerine ekip ruhuyla mütevazi bir niyetle yaklaşırsan o deniz sana sahip çıkar; seni yarışta öne geçirir. Sözün kısası, bu ikili yapıda yaşarken bir bizim kararımızın bir de bizim üzerimizde olan bir kararın olduğunu her an düşünmek gerekir. Ve her şeyin birbiriyle bağlantılı olup her küçük bir iyilik ya da kötülüğün de bir şeyleri değiştirdiğini de akılda tutmak icap eder. Zeki Uyar



15 views0 comments
bottom of page