top of page
Search

Deve ve Zürafa Duygusu ve İş Dünyası

Şu yaşadığımız koskoca evreni bir ağaca benzetirsek insan o ağacın bizce meyvesi olmaya en yakın adaydır. Peki en değerli kısımda olan insan kimdir? İnsan biyolojik ve psikolojik yapısı gereği içinde minerallerden, bitkilerden, hayvanlar dünyasına kadar her şeyi içinde kapsamış bir organizmadır. O sebeple dağdan, taştan, ağaçtan, meyveden ve hayvandan örnekler vererek bir benzerlik kuruyoruz, hikayeler oluşturuyoruz, soyut olan ideaları beynimiz anlayacak hale geliyor. İnsanı tanımak için önce kendisinin soyut olan duygu ve düşüncelerini tanımak gerekir. Duygu ve düşünceleri de tanımak için de hayvanlar dünyasında neler olup bittiğini öğrenmek şarttır.


Bugünkü yazımızda deve ile zürafanın ilişkisini iş dünyasında nasıl yansıyor bunu ele alacağız. Bildiğimiz gibi deve en zorlu şartlarda yani sıcağın kavurduğu bir çöl ortamında kilometrelerce uzunluktaki bir yükü taşıyarak muazzam bir başarı örneği ortaya koyar. Dayanıklıdır, güçlü ve çalışkan bir yapısı vardır; bununla birlikte şikayeti hiç yoktur. Diğer taraftan gene bir yaz hayvanı olan zürafa ise kırılgan, narin, deveyle kıyasla güçsüz, yük alıp taşımaz, biblo misali görsellik söz konusudur. Aynı zamanda bu iki hayvan birbirine kafa yapısı ile çok benzediği için kardeş sınıfına girer. Sadece ayaklar ve boyun zürafa da fazla uzundur, bir de derisi beneklidir. Bu sebepten ötürü Araplar deveye "zurafe" demişler. Yani "zarif" manasında bir isim takmışlar. Bize de Arapça'dan zürafa, İngilizceye de girafa şeklinde geçmiş. Bundan binlerce sene önce de Antik Yunan da zürafaya camelpard derlermiş. Camel bildiğimiz gibi "deve", part da leopardın "pard"ı anlamında deve ve leopard desenli bir hayvan ismini takmışlar. 



Zürafa aslında çok ilginçtir. Nezaketin, zarafetin, alımlılığın, güzel konuşma ve davranışın, bakımlılığın simgesi olurken, eğer insanoğlu içindeki bu zürafa duygusunu doğru yerde kullanmazsa gösterişin, tembelliğin, elinden iş gelmemezliğin, kibrin ve beceriksizliğin sembolü haline dönüşebilir. 


Deve de sorumluluğu almanın ve o sorumluluğu kusursuz bir şekilde yerine getirmenin sembolü iken doğru yerde kullanılmazsa, yönetici de kaba ve tekdüze olmanın, kendini geliştirememenin, menfaatçi düşüncede kalmanın nedeni haline dönüşebilir. 


Bugün iş dünyasında baktığımızda iş bitiren ve çalışkan, şirkete karlılık sağlayan çalışanların bazen yeterince yükselmediğini, gözlerinin yükseklerde kaldığını görebiliriz. Bu durumun belki de bir sebebi çalışırken fazla deve gibi düşünüp içindeki zürafalığı açığa çıkarmadığını söyleyebiliriz. Zerafet aynı zamanda iyi eğitim ve terbiye almış, kültürlü bireyleri de temsil eder. Bu tarz yöneticilerin kültürel eksiklikleri çok fazladır. Bu açıkları sadece çok verimli çalışmak ve işi bilmekle kapatmak bazen çok zordur.


Veyahutta belirli yöneticilerin çok fazla zürafalığa önem verip develik duygusunu adeta unuttuklarını da görüyoruz. Görünüşte deve gibi, diksiyon, diploma, kılık kıyafet şıklığı var, her şey profesyonel bir yöneticiyi işaret ediyor. Lakin işin içine girdiğimizde devlet memuru gibi sadece toplantılara katılan, karar alıp imza atan ve yetkinlendirme yaparak yöneticilik yaptığını zanneden bir yöneticiye dönüşüyor. Bu tarz yöneticilerin işin bütününü kapsama özellikleri pek yoktur. İşte bu tarz yöneticilerin de taşın altına elini sokmayı ve terlemeyi de ispatlaması gerekiyor. Hem sahada çalışmayı bilecekler hem de işin bütününe teorik olarak hakim olacaklar. 


Peki bir tercihimiz olsa, hangi tarz yönetici grubuyla çalışmak istersiniz diye sorulsa, elbetteki develik duygusunu açığa çıkarmış ve işi bilen, yük taşıyanlarla deriz. Çünkü size sürekli fayda sağlar. Fakat bu tercihte de büyük bir tehlike söz konusudur. Bu deve duygusu zaman içinde zürafayı ortaya çıkaramazsa zamanla konfor alanının ve maddi gücün rahatlığıyla "sahte" bir zürafa duygusunu açığa çıkarır. Zürafa gibi olmayan ama zürafa gibi yaşayan bir model dönüşür. Yıllar içinde verdikleri faydayı çok kısa zamanda işletmeden misliyle geri alır.

 

Kısacası deve ile zürafa arasına iyi geçiş yapıp dengeli bir sistem kuran bireyler hem iş hayatında hem de sosyal hayatta hak ettiği yere gelerek büyük işler çıkarırlar. Yeter ki bu iki duyguyu tanımlayıp hayatımıza dengeli bir şekilde uygulayalım.  


10 views0 comments
bottom of page