"Learning by heart" yani "kalpten öğren"... İngilizler bu deyimle ezberlemeyi zihinde tutmak olarak değil; kalbe yerleştirmek olarak algılamıştır.
Aslında bugün bilim dünyası bize gösteriyor ki insanın sadece beyninde nöron ağları yok. Aynı zamanda kalbinde de bu ağlar mevcut. Hatta 22.000 olduğu tespit edilen genlerinde de bir network olduğu görülmüş. Her öğrenmede oradaki network'ün paternleri de değişiyormuş. İnsan gerçekten çok komplike bir varlık olduğu için bilgiyi ve öğrenmeyi sadece akıl ile sınırlı bırakmamalı. Tüm benliğiyle öğrenmenin olduğunu bilmelidir.
Bir kişi bir kavramı ya da hakikati öğrenmek için çaba sarf eder. Eğer bu çaba kalpten olursa insanın gönlüne tam yerleşir. Tam bilme gerçekleşir. İnsan zihin ile değil; gönül ile bir işi öğrenir ve yaparsa daha verimli sonuçlar elde eder. Ve hayatından lezzet alır. Çünkü yaptığı her işte nokta atışı yapar. Yoksa zihin ile iş gören bir süre sonra çabuk unutur, çabuk yorulur ve çabuk pes eder. Enerjisi her işe yetişemez. Dünyada öğrenebileceği ve yapabileceği işler az olur. Hayattan tam lezzet alamaz.
Tekrar öğrenme konumuza geri dönersek, öğrenme ile ilişkili olan bir diğer kavram da entelektüel kelimesidir. Fransızca intellectuel “1. akla ilişkin (sıfat), 2. aydın, kültürlü kişi (isim)” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Latince intellectūs“ akıl, anlayış” sözcüğünden türetilmiştir. Aynı zamanda Latince intelligere fiili “ anlamak, idrak etmek, ayırt etmek” demektir. Bu fiil Latince inter “iki şeyin arası ve Latince legere, lect- “seçmek, ayırmak” fiillerinin bileşiğidir.
İntelligent Türkçeye en net anlamıyla "zeki" olarak çevrilmiştir. Aynı zamanda "bilmek, yetenekli, hızlı ve keskin zekalı olmak, hızlı öğrenmek, parlak zekaya sahip olmak, içsel iyi şekil almış" demektir. Öğrenmek için içeri enformasyonun yani bilginin girmesinden söz etmiştik. İçeri giren bilgi içinde iyi oluşmuş formda bir connectomu oluşturur. Ve dönüşümü başlatır. Aksi takdirde içeri giren veri kişiyi şekillendirmeden zihin çöplüğüne atılacaktır. Onun için içeride -ne kadar küçük de olsa- bir network yani bir bağlantılardan oluşmuş ağ kurmak gerekir. Ki, her yeni gelen veri ve malumat bu ağa eklensin. Ve bu birikim bir entelektüel sermayeyi oluştursun. Entelektüel sermaye sahip olanlar kitlelerin, yığınların içinden seçilmiş olanlardır. Onun için herkes kendi iradesi ile öğrenmeyi, değişmeyi kolayca seçemez. Seçenler sıkılmayı, acı çekip bedel ödemeyi kabul edenlerdir. Zaten kabul edende kabiliyet sahibi olur. Hint Avrupa dil ailesinde in ya da en ile başlayan bir ek vardır. Bu ek "iç, içlerde, içinde" anlamı vardır. Bu "en" ekine Osmanlıcada derin kelimesi eklenince enderun kavramı ortaya çıkmıştır. Enderun Farsça “bir şeyin içi, iç tarafı” sözcüğünden alıntıdır. Osmanlıda enderun mektepleri vardı. Bu mektepler bugünün Harvard ya da Oxford ayarında yüksek öğretim görülen zamanın okullarıydı. Burada okuyan öğrenciler ise zamanının en iyilerinde seçilerek gelmiş birer entellektüellerdi. Bir toplumun kalitesi entelektüel sermayesinin büyüklüğü ile ilişkilidir. Bunun için bizler ilimde derinleşen bir zihniyete sahip olmayı talip etmeliyiz. Öğrenme konusuna ilgi duyan meslekler vardır. Bu mesleklerin başında da öğrenci mesleği ilk sırada gelir. Öğrenme işlemi bize göre 3 şekilde gerçekleşir. Birincisi, öğrenmeyi okuldan sonra bırakmıştır. Ve o "katılımcı" olarak vazifesini tamamlamıştır. Sonraki hayatında o kişiden öğrenmeyi fazla beklememek gerekir. İkincisi, öğrencidir. Kendisi "beşikten mezara kadar ilim öğreniniz" anlayışı ile hayatının her anına öğrenmeyi sığdırır. Üçüncüsü ise, biraz elit olan talebedir. Talebe öğrenme sürecini daha geniş yelpazede görerek "ruhlar aleminden sonsuzluğa kadar ilim öğreniniz" sırrına ermiştir. Ve onun için öğrenme sadece bu bedeni hayatta var olduğu sürece olmayacaktır. Öldükten sonra da bu süreç devam edecektir. Son söz olarak, bizler elit yani seçilmiş kişiler olmak istiyorsa önce öğrenmeye talip olmamız gerekiyor. Öğrenmeye talip olmayan, bilinçli bir şekilde bilginin peşinde koşmayan, herhangi bir istekte bulunmayan kişilerde vahşet ya da yabanilik kolay kolay değişmez. Peki vahşi çöllerde kaybolmuş topluluk için hiç mi şans yok: Elbette var. İyilik yapmak... Neden mi? Cevabı bir sonraki yazımızda...
Comments