Bizim Jack aşağıdaki hikayeyi yıllar önce okumuştu. Lakin yıllar sonra karşısına bir daha çıktı. Ve o an bir aydınlanma yaşadı. Bir an için "nasıl olurda Amerika'da olan bir hadise hemen yanı başındaki bir Türk şirketinin yöneticilerinde birebir aynısı tecelli ediyor" diye hayretini gizleyemedi.
Çok meşhur bir hikaye vardır. Bir şirkette CEO değişimi olmuş. Eski CEO kovulmuş, kovulurken de çekmeceye üç mektup bırakmış. Ve yeni gelen CEO'ya da işler kötüye giderse bunları tek tek aç demiş.
İlerleyen zamanlarda işler kötü gitmeye başlamış. CEO'nun aklına mektuplar gelmiş. İlk mektubu açmış. Mektupta "geçmişi suçla" yazıyormuş. Buna istinaden bu yönetici geçmişi suçlamaya başlamış: "Enkaz devraldım, işte efendime söyleyeyim geçmişte şöyle haksızlıklar yapılıyordu, bizden önce sistem yoktu, verilerle konuşulmuyordu, insana değer verme yoktu" derken baya bir zaman kazanmış. Fakat devamında işler kötüye gitmeye devam etmiş. Satışlar azalmaya, karlılık düşmeye, şirket en önemli elemanlarını kaybetmeye başlamış. CEO'nun aklına hemen ikinci mektup gelmiş. Ve onu da açmış ve mektupta "çevrendekileri suçla" yazıyormuş. Buna müteakip olarak "ben iyiyim fakat çevremdekiler çok kötü, benim üzerimde algı oluşturuyorlar, beni çekemiyorlar, insanlar çok kötü niyetli" demeye başlamış ve yine süre kazanmış. Derken işler daha da kötüye gidip çıkılmaz hale gelince son çare üçüncü mektubu açmış ve mektupta şöyle yazıyormuş: "Sen de üç mektup yazmaya başla."
Ama hikaye böyle bitmemiş. Çünkü yeni gelen yönetici mektup yazma gereği hiç duymamış. İstifa etmek erdemli bir davranış olduğu, yeni CEO'da da bu erdem bulunmadığı için suçlamaları güncelleyerek devam etmiş. Ve yeni mektuplar yazmaya başlamış. Bizim Jack de hayretler içerisinde acaba bu hikaye nerede ve nasıl bitecek diyerek çalışmaya devam etmiş.
Başkalarını suçlamanın altında hangi psikolojik etkenler yatıyor diye bakacak olursak, şu nedeni görebiliriz. Suç kelime anlamı olarak "bükülme, yönünden sapma, reddetme" demektir. Aslında 'suç'lu olan birisi başkasını suçlar. Çünkü suçu kabul etmek bir bedel ödemeyi gerektirir. Bedel ödemek de nefse acı ve ızdırap veren bir eylemdir. O andan kaçmak icap eder. En iyi kaçış da birilerini veya bir şeyleri suçlamak ile olur. Suçu başkasına atınca sahte bir vicdani rahatlık gelir. Ve suçlu kişi, artık hissel olarak suçlu değildir.
Halbuki bir kişi 'emredildiğin gibi dosdoğru ol' ayetini kendisine baz almışsa, yamulup, eğilip bükülmeden dimdik durarak işlerini yapıyorsa, ilk hatayı kendi nefsine arıyorsa' suçlama yapmasına da gerek kalmayacaktır.
Dediklerimizi daha iyi anlamak için, bir daha ki sefere işletme dünyasında çalışanların konuşmalarına kulak verin deriz. Bakalım suçlama mı yoksa işi nasıl daha iyi geliştirmek için istişare mi yapıyorlar?
Zeki Uyar
Comments